Göçer dostlarımın yanına gittiğim zaman, onlardan biri olmaya çalışır, fotoğraf çekme adına günlük yaşayışlarına hiçbir müdahalede bulunmam. Çoğu zaman günlük gaileleri arasında benim varlığımı bile unuturlar, bir kenarda yitip gitmiş biri olarak çekimlerimi yaparım. Kimi zaman onlardan biri olarak sürünün peşine takılır, yoruluncaya kadar peşlerinden giderim. Elbette çok uzun sürmez bu gidişlerim, çobanın ve sürünün alışkanlığına, hızına ayak uyduramaz, bir kayanın gölgesine oturur kalırım. Sürünün köpekleri sessiz, dingin geçip giderler yanımdan, sanki benimle dalga geçiyor gibime gelir halleri. Yavaş yavaş çadıra geri döner, bir kuytuya oturarak çadırda kalanların çalışmalarını izlerim. Çadırın hemen girişindeki ateş hiç sönmez. Ateşin üzerindeki üç ayakta hep mavi bir çaydanlık vardır. Onların bana çay ya da yemek ikramını beklemem. Bilirim yufka bohçasının, çay bardaklarının, şekerliğin yerini.
Günlük yaşamda saatin yeri yoktur göçerlerde. Her şey güneşin doğuşu ile batışı arasında yaşanır. Şafak yeri ağarmaya başlayınca sürü ve insanlar uyanır. Evin (çadır her zaman evdir göçerler için) hanımı çoktan çayı demlemiş, sofrayı kurmuştur. Sofranın geleneksel içeceği çay, yiyecekleri ise tuluk peyniri ve mevsim sebzeleridir. Eğer yakınlarda kurulan bir pazar yerine gidilmemişse mevsim sebzeleri de bulunmaz. Sık sık konuk olduğum bir obada ailenin çocukları kuru peynirin yanında bolca margarin tüketiyorlardı. Ailenin hanımını biraz da sertçe uyarmak zorunda kalmıştım, çocukların gün boyunca çok yorulduklarını, kötü beslendiklerini söyleyerek. O ailede margarini bir daha görmedim ama beslenmeleri pek değişmedi.
Göçerler çok sık yer değiştirmek zorunda kaldıkları için banyo, tuvalet gibi ihtiyaçlarını da doğanın şartlarına uydururlar. Kimsenin görmeyeceği bir dere, bir çalılık ya da bir meşe kümesi en uygun yerlerdir. Ailenin nüfusuna göre bir ya da iki çadırda kaldıkları için cinselliği de çok erken yaşlarda keşfederler. Hayvanların üreme aşaması da onların cinselliği erken keşfetmelerindeki etkenlerden biridir. Güz ayları yaklaşırken, sağmal mallara koç ya da teke katımına çocuk yaşlı bütün aile tanık olur. Belki bu yüzden obadaki erkeklerin en galiz küfürleri bile kadın ve kızlar arasında tepki görmez, bu tür söyleyişler günlük sohbet gibi gelir onlara. Mektep, medrese görmüş insanların aksine bağnazlık ve tutuculuk yoktur. Bir göçer kadını karşısındakinin dürüstlüğüne inanmışsa ondan kaçmaz, kapısını ardına kadar açar, sofrasını kurar. Obanın erkekleri pazar işlerini genellikle cuma günleri yaparlar, hem cuma namazı kılar hem de pazar işlerini görürler.
Obada her yaştan insanın göreceği bir iş vardır. Anne baba genellikle çadırda kalır ve çadır çevresinde görülecek işleri yaparlar. Davarları gütmek genellikle çocukların işidir. Kuşluk yeri ağarınca kimi koyun, kimi keçi sürüsünün peşine düşer. Deve artık pek az ailede kalmıştır. Bu ailelerde deve için ayrı bir çoban gerekir. Deve genellikle bozkır steplerini ve dikenli bitkileri sevdiği için deve sürüsüne sahip aileler step arazilere çıkmayı tercih ederler.
Sürü ve develer öğle sıcağı çökmeye başlayınca çadırın çevresine gelirler. Bu ikindiye yani serinlik çökünceye kadar sürecek bir dinlenme anıdır. Çobanlar da bu arada karınlarını doyurur ve dinlenirler. Kimi obalar oğlakların ve kuzuların iyi beslenmeleri için sadece ihtiyaçları kadar süt sağarlar. Sağım işi ikindiye doğru yapılır. Sağımdan sonra koyun ve keçi sürüleri yeniden yaylıma çıkar. Sürü gün batımından sonra çadırın çevresindeki yatağına gelir. Aile bireylerinin çoğu çadırda yatarken başçoban kepeneğini ya da yorganını alarak sürünün içinde yatar. Sürünün erken kalkması, sürüye kurt dalması halinde o müdahale eder. Kimi zaman sürü erken kalkıp yaylıma çıkar ve sürü kurtların saldırısına uğrar, bilinmez bölgelere gider bunu önlemek için çoban sürünün en canlı hayvanlarından birinin ayağına ip bağlar, buna bağcık atma denir. Hayvan kalkıp yürüyünce çoban da uykusundan uyanır, sürüye sahip çıkar.
Göçerlerde erken yaşlarda evlenmek gelenek halindedir. Sözleşen çiftlerde düğün tarihi uzayınca kaçma çok sık görülür. Belki bu yüzden olacak, göçer cadılarımdan kimini sorsam, o kaçık, cevabını alırım. Yukarda dediğim gibi yediden yetmişe herkese bir iş vardır obada. Bu yüzden bütün aileler çok çocukludur. Hangi göçere sorsanız on, on bir çocuğu olduğunu söyler.
Şafak yeri ağarınca başlayan yaşam gün kararınca sona erer göçerlerde. Yataklar serilir ve gün boyunca yorulan insanlar derin bir uykuya dalarlar. Ana baba ve çocuklar yan yana sıralanıp yatarlar. Kimi zaman benim gibi davetsiz konuklar da bu sıralamaya uymak zorunda kalırlar. Yıllar önce Mut’ta Veli Bacak’ın konuğu olmuştum. Mart ayı ortalarıydı. Hava müthiş serin ve çisentiliydi. Çadırımı kurmak için kuru bir yer arıyordum ama mümkün değildi. Yaşlı yörük anası ne arayıp durduğumu sordu. Çadırımı kurmak için kuru bir yer aradığımı söyleyince kendi çadırlarını gösterdi. Aha şuraya kur, diye. Gülmeye başlamıştım, çadırın içine çadır kurulmaz, diye. O zaman bizimle sıralanır yatarsın, demişti, yaşlı yörük anası. Onlarla birlikte sıralanıp yatmıştım. Sabah erkenden kalktığımda torunu Kezban cadımla birlikte sofrayı çoktan kurmuştu yaşlı yörük anası. Türüm türüm kete kokuyordu çadır.
Gece develer çadırdan uzaklaşıp gitmişlerdi, Veli onları aramaya çıkmıştı.
Zorlu bir gün daha başlıyordu obada.
Geçtiğimiz bahar Ermenek yakınlarında karşılaşmıştık Veli’nin obasıyla. Yaşlı yörük anası yoktu. Göç başlayınca kızının yanına gitmiş. Kezban’da görünmüyordu ortalarda.
Onu sordum, o kaçık, dedi Veli.
Bu yazı Özel Antalya Medline Hastanesi'nde çalışırken Medline Hastaneler grubunun çıkarttığı derginin 2.sayısından alıntılanmıştır
İsmail ÇİLOĞLU